SEMA BOYANCI
13 dolmuş, at arabası, mahalle kahvesi, köftecisi, kurufasulyeci dükkanları köşelerindeki içsel süslemeler... Boyancı’nın Ankara’daki atölyesinde henüz 17 yaşında bir yardımcısı vardır. Kız kentin uzak tepelerini sarmış kenar mahallerinin birinden her sabah atölyeye gelip gitmekte akşam olunca da o uzaktaki gizemli fakat yoksul evine dönmektedir. Kızın annesi ise evinde temizlik yapan okuma yazması bile olmayan bir Anadolu kadınıdır. Kız ve annesi kentin kent yaşamının birkaç ucuna mecburen dokunmalarının dışında henüz gerçek yaşamına katılmamışlardır. Kültürel algıları hala geldikleri yerlerin imgeleriyle yüklüdür. Kentte bir sinemaya, bir sergiye, tiyatroya vb. bile gitmemişler, Ankara’da yaşadıkları halde Ulus’u, Kızılay’ı Çankaya’yı dahi görmemişlerdir... Aile Ankara’ya Kars’ın bir köyünden gelmiş, çok geçmeden de birinin eşi diğerinin ise babası olan ataerkil aile “reis”i üzerine çokça yüklendiği ailesini, evini barkını, birçok önceliklerini, aşırı değerlerini yüzüstü bırakıp başka bir kadına çekip gitmiştir. Boyancı’nın yardımcısı sürekli konuşan ergen bir genç kızdır. Kışları evlerinin hemen bitişiğinde divan örtüsü, koltuk kılıfı, perde vb. dikilen derme çatma döşemeci terzi atölyesindeki kumaş artıkları, kırpıntıları yakarak ısındıklarını anlatır kendisine. Zaten kendisinin de tanık olduğu fakat son yıllarda uzak kaldığı o uzak tepelerdeki zor yaşamları yeniden hissetmeye ve derin bir evrilişe geçer sanatçı. O da o büyülü kumaş kırpıntılarına takar kafasını ve kızdan o kumaş parçalarından bulabildiklerini kendisine de getirmesini ister. Boyancı’nın içinden o kırpıntı parçalara dokunmak, böylece onların yaşantı parçacıklarıyla ilişkiler geliştirmek, ruhlarına ve zihinlerine dokunmak ister bir tür. Sanki böylece onlarla bu yolla eşleşerek toplumsallaşacak, sanki böyle yaptığında da kendi varoluşunu tamamlayıp rahatlayacak gibidir... Boyancı’nın bu yeni sergisindeki çalışmaları bir tür bu varoluş hissinin kimlik bulmuş kurgusal hali gibidir neredeyse? Sanat dilinde bir tür “assemblage” sayılması gereken bu yeni yarı “assemblage” çalışmalar tümüyle bu alabildiğine seçilmiş dış pencereden bakış imgesi üzerine kuruludur: Bakan gözü derin bir yanılsamayla çelen bu gerçekmiş gibi boyanmış kumaş kıvrımları geleneksel tuvali bir alt espasa çevirmekte, tuvalin üzerine sonradan monte edilen döküm cam üzeri sanki “gerçekmiş gibi” gösterilmeye çalışılan ikinci kat imge boyamaları ise düşünsel bir felsefi kurgu iması yapmaktadır. Sergideki bu yeni yarı “assemblage” çalışmalar başka bağlamlardan ele alındığında çoğu sanatçıda olduğu gibi kuşkusuz ki bir çok bakımdan sanatçının önceki çalışmalarıyla da ilintili: Anadolu Medeniyetleri, Hayat Ağacı, Hasret Resimleri, Kapadokya Resimleri, Eylül Resimleri, Eldoran’a Kuşlar Konunca, Cunda Resimleri, Kaf Dağının Ardında Datça vb. serileri bu yeni resimlerinde de imge olarak referansları zaten... Hatta düşünsel olarak da onların devamı bile sayılabilir...
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MzMzNjEw